((¯`» ﷲ ﷲ ((¯`» ﷲ ﷲ WwW.gulcemaat.Tr.Gg ﷲ ﷲ «´¯)) ﷲ ﷲ «´¯))
  Anne, Baba ve Evlâd Hakları
 
Şüphe yoktur ki, akrabalığın en üstün türü, ebeveyn ve evlâd arasındaki akrabalıktır. Bu sebeple, akraba hakkı bunlar için daha çok önem kazanır. Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur:
"Evlâd, ebeveyninin hakkını hiçbir şekilde tam olarak ödeyemez. Meğer ki, onları köle olarak bulup satın alsın ve azat etsin." (Müslim)
"Ebeveyne hizmet etmek, bütün nafile ibadetlerden daha üstündür." (Ebu Ya'lâ, Taberî)
"İyilik edilmeye en çok hakkı olan kimse annedir, on­dan sonra babadır, ondan sonra bacıdır, ondan sonra kar­deştir, ondan sonra yakınlık derecelerine göre diğer akra­balardır." (Müslim, Nesaî)
"Annenin hakkı, baba hakkının iki katıdır."
"Annenin evlâdına duâsı en çabuk kabul edilen duâdır."
Allah Teâlâ da, anne ve babaya iyilik etmeyi ve ikram­da bulunmayı mükerreren emretmiş ve örneğin şöyle bu­yurmuştur:
"Rabbin emretti ki, sadece kendisine kulluk edesiniz ve anne-babaya iyilikte bulunasınız." (İsrâ, 23)
"Biz insana ebeveynine iyilik yapmasını tavsiye ettik."
"Anne ve babandan birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa, onlara 'öf!’ deme, onların taleplerini sertlikle reddetme, onlara güzel ve doğru sözler söyle. Onlara karşı merhamet duyarak tevazu kanatlarını indir ve onlar için : 'Rabbim! Onlar küçüklüğümde bana merhamet ettikleri gi­bi, sen de onlara merhamet et.’ diye duâ et!" (İsrâ, 23, 24)
Anne ve babanın hatırı için, devamlı olmaması ve ken­dilerine bir yarar sağlaması şartıyla nafile ibadetleri terk et­mek câiz ve hatta evlâdır. Ancak, günah işlemek, ahlâkî za­af göstermek ve hepsinden kötüsü küfre girmek (yanlış fikir ve ideolojilere inanmak) yolundaki tekliflerine uymak câiz değildir. Allah Teâlâ, bu konuda da şöyle buyurmuştur:
"Onlar, cehd ve çaba gösterip seni şirke sokmak ister­lerse, onlara itâat etme." (Ankebût, 8; Lukman, 10)
Allah Rasûlü (sa), her yerde geçerli olan bir kural mahiyetindeki meşhur hadisinde "Allaha karşı itaatsızlık oluşturan bir konuda kula itâat edilmez." buyurmuştur.
Bir adam Yemen'den gelip cihâd hareketine katılmak istediğini söyledi. Allah Rasûlü (sa) ona, "Annen ve baban hayatta mıdırlar?" diye sordu. Adam, "Evet, hayattadırlar." dedi. Allah Rasûlü (sa): "Öyleyse, dön, önce onlardan izin iste. İzin verirlerse gel. İzin vermezlerse onlara hizmet et. Bil ki, anne ve babaya hizmet etmek, imandan sonra en hayırlı ameller­dendir." dedi. (Ahmed, İbnu Hibban) Başka bir adama da, "Git, annene hizmet et. Bil ki, cennet onun ayakları altındadır." buyurdu. (Nesaî, İbnu Mâce, Hâkim)
Bir adam hicret etmek istediğini, ancak bakıma muhtaç olan anne ve babasının onun bu isteği karşısında üzülüp ağladıklarını söyledi. Allah Rasûlü (sa) kendisine, "Evine dön ve onları ağlattığın gibi, güldür." buyurdu. (Ebu Dâvûd, Nesaî, İbnu Mâce, Hâkim)
Bir sahâbî, "Ya Rasûlullah! Ebeveynim öldükten sonra onlar için yapmam gereken bir şey kalır mı?" diye sordu. Allah Rasûlü (sa) şu cevabı verdi: "On­lardan sonra kendilerine duâ ve istiğfâr etmen, teahhüdlerini yerine getirmen, dostlarına ikramda bulunman ve on­ların yoluyla kurulan akrabalığı gözetmen kalır." (Ebu Dâvûd, İbnu Mâce, İbnu Hibban, Hâkim)
"Ebeveyn öldükten sonra, sevdiklerini gözetmek onla­rı gözetmek gibidir." (Müslim)
Ebeveyn hakları bu derecede önemli tutulmuş, ancak bunun yanında, onların da bu hakların ifâsı konusunda ço­cuklarına yardımcı olmaları emredilmiştir. Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur:
"Allah o ebeveyne merhamet etsin ki, çocuklarının kendi haklarını gözetmelerini kolaylaştırırlar." (İbnu Hibban)
Bir bedevî Hz. Ömer'e gelip oğlunun kendisine karşı geldiğini ve babalık hakkını çiğnediğini söyleyip şikâyette bulundu. Hz. Ömer (ra), oğlunu getirtti ve ona niçin babasının babalık hakkını çiğnediğini sordu. Çocuk, "Onun benim üzerimde hakkı vardır da benim onun üzerinde hakkım yok mudur?" diye sordu. Hz. Ömer (ra), "Elbette ki, senin de onun üzerinde hakkın vardır." diye cevap verdi. Çocuk, "Benim hakkın nedir?" diye sordu. Hz. Ömer (ra), "Senin hakkın babanın sa­na temiz bir aileden anne seçmesi, sana onurlu bir isim ver­mesi ve sana dinini öğretmesidir." dedi. Çocuk, "Fakat bu adam, benim annemi çingenelerden seçmiş, bana "Pislik Böceği" adını koymuş ve bana dinim hakkında bir şey öğretmemiştir." dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), kamçısını bedeviye doğru kaldırdı ve ona şunu söyledi: "Çocuğun senin hakkını çiğnemeden önce sen onun hakkını çiğne­mişsin. Onun için şikâyetin yersizdir, kalk git!"
Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuş­tur: "Anne ve babanın evlâd üzerinde hakları bulunduğu gibi, onun da onlar üzerinde hakkı vardır." (Taberânî)
"Çocuklara güzel bir edep kazandırmak ve onlara gü­zel bir isim koymak, anne ve babalan üzerindeki hakların­dandır." (Beyhakî)
Bir adam, Allah Rasûlü’nün torunu Hasan'ı sevip öptüğünü görünce, "Benim on çocuğum vardır ve hiç birisini sevip öpmüş değilim." dedi. Allah Rasûlü (sa) ona, "Bu dediğin merhametsizliktir. Merhamet etmeyene merhamet edilmez." dedi. Bir rivayete göre de: "Allah senin kalbinden merhameti almışsa, ben ne yapabi­lirim." diye karşılık verdi. (Buharî)
Allah Rasûlü (sa) bir gün namaz kıldırırken, iki üç yaşlarında olan torunu Hasan safları ya­rarak geldi ve secde hâlinde onun sırtına bindi. Allah Rasûlü (sa), çocuğun kendiliğinden inmesini bekledi ve ancak bundan sonra secdeden kalktı." (Hâkim)
Allah Rasûlü’ne nisbet edilen bir sözde şöyle denilmiş­tir: "Yedinci gününde çocuk için akika (kurban) kes; altı ya­şından itibaren ona edep ve erkân öğret; dokuz yaşında onun yatağını ayır; on üç yaşında, kılmadığı takdirde, na­maz için onu döv; on altı yaşında onu evlendir. Ondan son­ra elini tutup kendisine, 'Sana edep ve erkân öğrettim, öğ­retim ve eğitim yaptırdım ve seni evlendirdim. Allah Teâlâ, bundan sonraki günahlarından beni sorumlu tutmasın ve kötü amellerine beni ortak etmesin.’ desin."
Bu söz âyet ve hadislerden derlenmiştir. Bu bakımdan doğru bir sözdür; ancak çocuk hakkı on altı yaşından sonra da devam eder ve özellikle ona doğru fikir vermek, na­sihat etmek ve kendisini hayra teşvik etmek konularında anne ve babanın görevleri ölümlerine kadar devam eder. Yakup (as), ölüm hastalığına yattığı zaman, oğul­larını çağırmış ve onlara Kur’ân’ın diliyle "Benden sonra kime ibadet ve kulluk edeceksiniz?" diye sormuş ve onlar­dan şu cevabı alınca rahatlamıştır:
"Biz senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın tek ve bir olan ilâhına ibadet ve kulluk edeceğiz; biz O'na tes­lim olmuşuz." (Bakara, 133)
Allah Teâlâ, ebeveynin çocuklarına öncelikle neleri tel­kin etmeleri gerektiğini bildirmek için, sâlih bir kul olan Lokman'ın kendi çocuğuna şu nasihatini örnek vermiştir:
"Yavrucuğum! Allah'a ortak tanıma. Çünkü bu büyük bir haksızlık ve zulümdür. Yavrucuğum! Yaptığın bir amel hardal tanesi kadar olup bir kayada, geniş fezada veya ka­ranlık toprak içinde gizlense Allah onu çıkarıp hesabını so­rar. Allah, her şeyi bilir ve her şeyden haberdardır. Yavru­cuğum! Namaz kıl, iyiliği emret ve kötülüğü nehyet. Başı­na gelene de sabret. Çünkü olan şey, olması kesin olan şey­dir. İnsanlara yüzünü buruşturup ekşitme ve yeryüzünde kibirle dolaşma. Allah, kibirli ve kendini beğenmişleri sev­mez. Mutedil ve tabiî bir şekilde yürü, konuşurken de ba­ğırıp çağırma. En çirkin ses, eşeğin anırmasıdır." (Lukman, 13-19)
Allah Teâlâ, isimlerini söylemediği bir ebeveynin, ço­cuklarının saplandığı küfür ve inkâra karşı tepkilerini ve onu bu belâdan kurtarmak için sarf ettikleri çabayı bütün ebeveynlere örnek göstermek için şöyle nakletmiştir: "O, an­ne ve babasına: " Öf be! Bana hep ahiret ve dirilişten bahse­dip duruyorsunuz. Halbuki, geçen asırlardan beri hiç dirilen olmuş mudur?" diyordu. Onlar ise, "Kendine yazık ediyor­sun; iman et. Allah insanları bir daha dirilteceğini va'd et­miştir. O'nun va'dettiği şey ise haktır." diyorlardı..." (Ahkâf, 17)2
Kötü olan evlada beddua etmek yerine, ıslah olmaları için duâ etmek daha iyidir. Abdullah İbni Mübarek (ra) şöyle demiştir: "Evlâdına beddua eden ebeveynin artık onların kötülüğünden şikâyet etmeye hakları kalmaz. Çünkü bunu kendileri istemişlerdir."
Bu hüküm diğer kötüler için de geçerlidir.
Maruf Kerhî (ra) şöyle demiştir: "Ebdâl veli­ler her gün en az üç kere, 'Allah’ım! Muhammed ümmetine merhamet et. Allah’ım! Muhammed ümmetini ıslah et. Allah’ım! Muhammed ümmetinin sıkıntısını gider.’ diye duâ ederler."
Allah Teâlâ, mal ve evladın geçici birer imtihan aracı ol­duklarını, bu sebeple onları gaye zannedip onlarda kilit­lenmemek gerektiğini ve hatta evlâd ve eşlerden bazıla­rının bilerek veya bilmeyerek kişinin ahiretine düşman ka­dar zarar verdiklerini, bu yüzden onlara karşı uyanık dav­ranmak lâzım geldiğini bildirmiştir. (Tegâbûn, 14)
KAYNAK
İHYÂ-U ULÛMİDDİN
 
  gulcemaat.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol