((¯`» ﷲ ﷲ ((¯`» ﷲ ﷲ WwW.gulcemaat.Tr.Gg ﷲ ﷲ «´¯)) ﷲ ﷲ «´¯))
  Peygamberimizin Güzel Edep ve Ahlâkı
 
Peygamberimiz insanların en halimi, en cesuru, en adili, en iffetlisiydi; kendisine helâl olmayan bir kadına eli değmemiştir. (Müttefekun aleyh)
O, insanların en cömerdiydi; yanında altın ve gümüş durmazdı. Bunların hepsini gündüz elden çıkaramadığı zaman, kalanı gece dağıtırdı.
Toprak mahsulü olarak gelen gelirinden de ev halkının bir senelik ihtiyacını ayırır, fazla kalanı fakir ve muhtaçlara verirdi. Sene içinde ihtiyacı olanlara bu ev zahiresinden de verir, bazen evde hiçbir şey bırakmazdı. Böyle durumlarda ev halkı ile birlikte sadece hurma ve su ile idare ederlerdi. Hurma da bulamazsa karnına taş bağlardı. Bir ihtiyaç için kendisine başvuranı boş çevirmez, verecek hazır bir şey bulamazsa borç ederdi. Bu türlü sebeplerle, bazen yahudilerden de borç alırdı. (Müttefekun aleyh)
Ayakkabılarını tamir eder, elbisesine yama diker, ev iş­lerinde hizmet ederdi. O, hayâ ve utanması en çok olan in­sandı. Bu yüzden, günah olmasa bile çirkin kaçan söz ve davranışlardan şiddetle sakınırdı. (Müttefekun aleyh)
Köle ve fakirlerin davetini kabul eder ve onlarla birlik­te oturup yemek yerdi. Az ve önemsiz de olsalar hediyele­ri kabul eder ve mutlaka karşılığını verirdi.
O, muhtaç da olsa zekât ve sadaka almazdı. Bunları yalnız kendisine değil, bütün zürriyetine yasaklamıştır. (Müttefekun aleyh)O, Allah için kızar, fakat kendi nefsi için kızmazdı. (Tirmizî)
Çok önem vermesine rağmen, hakkın önüne geçtikleri zaman hatır ve gönül dinlemezdi. Onun için, ne pahasına olursa olsun, hakkı gerçekleştirmeye çalışırdı.
Savaşlarda müslüman olmayan kimseleri kullanmaz­dı. Çünkü onun savaşları Allah içindi. Allah'a iman etme­yenler de tabiatıyla Allah için savaşmazlardı.
Helâl olan her türlü yemeği yerdi; yerken de kibirlile­rin yaptıkları gibi, bir yere yaslanmazdı. Nübüvvet dönemi boyunca üç gün üst üste yememiştir. "Bir gün yer, Rabbime şükrederim, bir gün aç kalır, duâ ederim." demiştir.
Düğün ziyafetine gider, hastaları ziyaret eder, cenaze­lerde hazır bulunurdu. (Müttefekun aleyh)
Düşmanları arasında korumasız dolaşır ve Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmazdı. (Tirmizî, Hâkim)
Medine’de bir müddet sahâbiler, gönüllü olarak onun kapısında gece nöbeti tutmuşlar. Fakat, "Allah seni düş­manlarının şerrinden koruyor." (Mâide, 67) âyeti indirilince, onlara, "Kendi işinize bakın, Rabbim beni koruyor." demiştir. (Tirmizî, Nesâî)
Peygamberimiz, tevazuu en çok olan insandı. Söz ve hareketlerinde kibirden iz ve eser yoktu.
O, kibir taşımaksızın az konuşurdu. (Nesaî)
Konuşurken de çok mânaları az kelimelere sığdırırdı. (Müttefekun aleyh)
Tebessümü çoktu, içtendi ve kendisine çok yakışırdı. (Tirmizî)
Dünyaya ait hiçbir şeyi önemli görmez ve olmazsa ol­maz derecesine çıkarmazdı. Helâl olmak şartıyla ne bulur­sa giyerdi.
Sağ veya sol serçe parmağında mühür olarak kullandı­ğı gümüş bir yüzük bulundururdu. Altın yüzüğü nehyet­miş, demir yüzüğü de mekruh saymıştır. Çünkü demir el­biseler cehennem ehlinin giysileridir.
Yolculuk yaptığı zaman, döneminde âdet olduğu üzere, ata, deveye, katıra, kısa mesafelerde de merkebe binerdi. Ba­zen de yaya olarak kısa yolculuklar yapardı. Güzel kokuyu sever ve kullanırdı. Kötü kokudan şiddetle sakınırdı. (Nesaî)
Fakir ve kölelerle oturmaktan, onların davetine icabet etmekten ve onlarla yemek yemekten çekinmezdi. Fazilet sahibi kimselere derecelerine göre ikramlarda bulunur ve onları hoş tutardı. (Tirmizî)
Akrabalığa önem verir ve akrabalarını gözetirdi. (Hâkim)
Kimseye karşı kırıcı davranmaz, hatasını yüzüne vur­mazdı. (Tirmizî)
Özür dileyenin ileri sürdüğü mazereti kurcalamadan kabul ederdi. (Müttefekun aleyh)
Mizah yapar, fakat yalnızca doğru şeyler söylerdi. (Ahmed)
Güler, fakat sesli kahkaha atmazdı. (Müttefekun aleyh)
Düğün, bayram gibi özel günlerde mubah olan oyun ve çalgılara göz yumar, eğitim amaçlı müsabaka düzenlerdi. (Müttefekun aleyh)
Vaktini boş geçirmez, her zaman ya ibadetle veya ge­rekli olan bir işle meşgul olurdu. (Tirmizî)
Peygamberimiz, câhil kalmış ve son derecede bozuk huy ve âdetler edinmiş bir toplum içinde anne ve babasız olarak büyümüş, okul ve eğitim görmemiştir. Fakat Allah Teâlâ, ona fıtrî olarak kimseye vermediği üstün meziyetler vermiş ve bu meziyetleri Kur’ân’ın eğitim ve talimi ile ge­liştirip mükemmelleştirmiştir. Bu sebeple, kendisi, "Beni Rabbim terbiye etti ve en güzel şekilde eğitti." demiş, Al­lah Teâlâ da onu tasdik ederek, "Hiç şüphe yoktur ki, sen en güzel ahlâk üzerindesin." (Kalem, 5) buyurmuştur.
Bir savaşta, kendisine, "Ya Rasûlullah! Şu kudurmuş kâfirlere beddua et." dediklerinde, "Hayır! Ben bedduâcı olarak değil, rahmet vesilesi olmak için gönderildim." (Müslim) de­miştir. Bu sebeple, belli bir kimseye beddua etmesi istendi­ği zaman, ona beddua yerine, duâ ederdi. (Müttefekun aleyh)
Kimseyi dövmezdi; savaşta da her zaman ön safta bu­lunmasına rağmen silâh kullanmazdı.
(Yalnız, Bedir savaşında Umeyye İbni Halef, ille de kendisiyle dövüşmek isteyince, peygamberimiz, ona karşı silâh kullanmış ve onu gırtlağından vurup öldürmüştür.)
Dinî hüküm bakımından aynı olan iki işten birini yap­mak durumunda kaldığı zaman, kolay olanını tercih ederdi.
Enes (ra) şöyle demiştir: "Ben çocukken sekiz sene Allah Rasûlü’ne hizmet ettim. Yapmam gereken bir işi yapmadığım veya yanlış yaptığım zaman kızmazdı. Evden birisi kızınca da, kendisi, 'Bırakın, kaderde bu iş böyleymiş.’ derdi." (Müttefekun aleyh)
Battaniye, post, aba gibi şeyler üzerinde yatardı. Hasır üzerinde ve çıplak yerde yattığı da olurdu. (Müttefekun aleyh)
Karşılaştığı kimselere kendisi selâm verirdi. Tokalaştığı kimse elini çekmedikçe kendisi elini çekmezdi.
Ona derdini anlatan veya şikâyette bulun kimseyi il­giyle dinlerdi. (Taberanî, Ebu Nuaym)
Ziyaretine gelenin hâl ve hatırını sorar, bir ihtiyacının olup olmadığını öğrenmeye çalışırdı. Kendisini bekleyen olursa, vaktini almamak ve onu sıkmamak için namazını hafif kılardı. Hiçbir meclis ve sohbetini Allah Teâlâ’nın zik­rinden hâli bırakmazdı. (Tirmizî)
Meclisten kalktığı zaman da şöyle derdi: "Allah'ım! Seni takdis eder ve seni överim. Şâhidlik ederim ki, senden başka ilâh yoktur. Senden bağış diler ve sana tevbe ederim." (Nesaî, Hâkim)
Meclisteki yeri belli değildi. Çünkü, boş olan her han­gi bir yerde otururdu. (Tirmizî)
Kıbleye karşı oturmayı severdi.
Yanına gelene iltifat eder, fazilet sahiplerine, varsa, minder ve yastık uzatırdı.
Ashâbına şunu tenbih ederdi: "Bir kavmin büyüğü si­ze geldiği zaman, ona ikramda bulunun."
Herkese, en güzel ismiyle hitap ederdi.
Onun bulunduğu bir mecliste utanma, tevazu, sessiz­lik, tefekkür ve emânet havası hâkimdi.
Peygamberimizin çok açık bir vasfı onun merhametli ve yumuşak olmasıdır.
Allah Teâlâ, onun bu vasfına şâhidlik ederek, "Allah'­tan bir merhametle onlara yumuşadın." (Al-i İmrân, 159) buyurmuştur.
O, geç kızar, çabuk yatışırdı. (Tirmizî)

İHYÂ-U ULÛMİDDİN
 
  gulcemaat.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol